8 Aralık 2009 Salı

Son dönem Osmanlı uleması hakkında yayınlanmış kitaplar

  1. Sicil-i Osmani zeyli:son devir Osmanlı meşhurları ansiklopedisi, Mehmet Zeki Pakalın, Türk Tarih Kurumu, Ankara, ISBN 9789751620538, 2008.
  2. Osmanlı Müellifleri, Bursalı Mehmet Tahir, Meral Yayınevi, 1972.
  3. Türk meşhurları ansiklopedisi: edebiyatta, sanatta, ilimde, harpte, politikada ve her sahada şöhret kazanmış olan Türklerin hayatları eserleri, İbrahim Alâettin Gövsa, İstanbul, 1946.
  4. Sırat-ı Müstakim ve Sebilürreşad mecmuaları fihristi, Abdullah Ceylan, İstanbul: Diyanet İşleri Başkanlığı, ISBN 9751903556, 1991.
  5. Huzur Dersleri, Ebül'ula Mardin (2 ya da 3 cilt) ve İsmet Sungurbey, Ismail Akgün Matbaası, 1951 ve 1966.
  6. Huzur Dersleriyle ilgili konuşmalar, Kütüphane Kayıt Numarası, Semiha Omay, 1965.
  7. Son devir Osmanlı uleması:ilmiye ricalinin teracim-i ahvali, Sadık Albayrak (5 ciltlik kitap), 1996.
  8. Osmanlı ulema biyografilerinin arşiv kaynakları, Hümeyra Zerdeci, Ankara: Türk Diyanet Vakfı, ISBN 9753895348, 2008.
  9. Şeyhülislamlık (Bab-ı Meşihat) Arşivi defter kataloğu, Bilgin Aydın, İlhami Yurdakul and İsmail Kurt, İstanbul: TDV, İslam Araştırmaları Merkezi, ISBN 9753894635, 2006.

3 Aralık 2009 Perşembe

İbrahim Edhem Efendi

Ali Rıza Efendi'nin torunlarının nesilden nesile aktardıkları bilgilere göre Ali Rıza Efendi'nin kendisinden 4 yaş küçük ve aynen kendisi gibi ulema sınıfına dahil İbrahim Efendi adında bir erkek kardeşi vardı. Ali Rıza Efendi'nın babası olan Veli Efendi ve annesi olan Ayşe Hanım, bu iki kardeşi 1866 yılında beraberce Drama'dan İstanbul'a okumak için gönderdiler. Eğitime çok önem verdikleri anlaşılan bu anne-baba ergenlik çağındaki oğullarını, kendileri gibi çiftçi olarak yetiştirmektense, uzak bir şehre göndermeyi göze almış, uzak görüşlü insanlardı. İstanbul Müftülüğündeki Meşihat Arşivlerini araştırdığımızda Hicri 1250-1300 yılları arasında hizmet vermiş ulema arasında üç tane Drama doğumlu İbrahim Efendi'ye rastlıyoruz. Bunlar arasında sadece bir tanesinin babasının adı Veli'dir ve her bakımdan Ali Rıza Efendi'nin kardeşi İbrahim Efendi'nin tanımına uymaktadır. Hümeyra Zerdeci tarafından hazırlanan, 2005 yılında Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları tarafından yayınlanmış Osmanlı Ulema Biyografilerinin Arşiv Kaynakları başlıklı kitabın 56. sayfasında bu İbrahim Edhem Efendi adlı kişiye ait bilgilerin Meşihat Arşivlerinde 36 numaralı dosyada bulunduğu belirtilmektedir. Sadık Albayrak'ın hazırladığı, İstanbul Belediyesi tarafından 1996 yılında yayınlanmış 5 ciltlik Son Devir Osmanlı Uleması adlı eserin 184. sayfasında bu kişinin kısa bir özgeçmişi verilmiştir. Yukarıda solda görülebilen bu sayfadaki özgeçmiş şöyledir:

İBRAHİM EDHEM EFENDİ (Dramalı)

Çiftçi sınıfından Veli Efendi'nin oğlu olup 1267 h. senesinde Drama'da doğmuştur. 1283 h. senesinde İstanbul'a gelerek Otlukçu Yokuşunda Abdülhalim Efendi Medresesine kaydolmuştur. Hafız Paşa Camiinde Astaneli (İstanbullu) Hafız Şakir Efendi'den 1300 h. senesinde icâzet almıştır. 1305 h. senesinde Fetvahane'de imtihan olarak ayrıca şehadetname almıştır.

Fatih Camii dersiâmlarından iken 1301 Teşrinievvel'de dersiâm maaşı almağa başlamış ve Mayıs 1308'de Fetvahane Pusula Odası Müsevvitliği'ne tayin edilmiştir.

5 Safer 1305'de İbtidaî Hariç İstanbul Müderrisliğine nail olmuştur.
15 Ramazan 1312'de vefat etmiştir. (Dosya:36)


Bu özgeçmişten Ali Rıza Efendi'yle, kardeşi İbrahim Edhem Efendi'nin 1866 yılında Drama'dan İstanbul'a geldiklerini anlıyoruz. O tarihte Ali Rıza Efendi 19 yaşında, kardeşi İbrahim Edhem Efendi ise 15 yaşında bulunuyordu. Bu özgeçmişte İbrahim Edhem Efendi hakkında oldukça geniş bir bilgiye sahip olabiliyoruz. Her iki kardeşin de Fatih Medresesinde mücaz (icazetli) dersiamlık düzeyine ulaşmaları oldukça ender rastlanır bir başarı olsa gerek! Ali Rıza Efendi hakkında henüz bu kadar ayrıntılı bir bilgiye sahip değiliz. Ancak iki kardeşin birlikte aynı medreseye yazılmış oldukları tahmin edilebilir. İbrahim Edhem Efendi'nin İstanbul'a ilk geldiğinde kaydolduğu Abdülhalim Efendi Medresesi'nin üzerinde bulunduğu sokak olan Otlukçular Yokuşu günümüzde de mevcuttur ve yandaki haritada görüleceği gibi Fatih Camii'nin iki sokak ilerisinde yer almaktadır.

İbrahim Edhem Efendi'nin hocası İstanbullu Hafız Şakir Efendi o zamanın en ünlü ulemasından biriydi. Çok sayıda ulemaya icazet vermiş muciz bir din adamı olduğu gibi, huzur derslerine hem muhatap, hem de muharrir olarak 20 sene boyunca katılmıştır.

İbrahim Ethem Efendi'nin yaşamının son 4 yılında çalışma yerinin Fetvahane olduğunu anlıyoruz. Fetvahane şeyhülislamlık makamına bağlı fetva dairesiydi. Bu daire bir çeşit anayasa mahkemesi olarak düşünülebilir. Müftüler ve şer'iyye mahkemeleri çeşitli dinî ve hukukî konularda düştükleri çelişkileri çözmek üzere şeyhülislamlık makamınında yer alan bu daireye başvururlardı. Fetvahane "Pusula Odası", "Fetva Odası" ve "İlamat Odası" olmak üzere 3 bölümden oluşurdu. Pusula Odası başvuru sahiplerinin sorularını saptayan ve bir pusula ile bu soruları Fetva Odası'na ileten bölümdü. İbrahim Edhem Efendi'nin işte bu Pusula Odasında müsevvit olarak yani müdür yardımcısı olarak çalıştığını anlıyoruz.

İbrahim Edhem Efendi'nin 1305 yılında ulaştığı İbtidaî Hariç İstanbul Müderrisliği ünvanı ise medreselerin ilk ve ortaokul düzeylerine hocalık yapma ruhsatını elde ettiği anlamına gelmektedir. Osmanlı döneminde müderrisler dereceleri yükseldikçe aşağıda kademelere ulaşabilirlerdı:

  • İbtidaî Hariç (ilkokul ve ortaokul)
  • Hareketi Hariç
  • İbtadaî Dahil (ortaokul ve lise)
  • Hareketi Dahil
  • Muselâ-i Sahn (lise)
  • Sahn-ı seman (üniversite)
  • İbtidaî Altmışlı
  • Hareketi Altmışlı
  • Musilâ-i Süleymaniye
  • Hamise-i Süleymaniye
  • Süleymaniye medreseleri

Mehmet Ali Bey

1911 yılında çekilmiş yandaki fotoğrafta Dramalı Ali Rıza Efendi'nin büyük oğlu Mehmet Ali Bey, küçük kardeşi Mahmut Bey ile birlikte görülmektedir. Fotoğrafın çekildiği tarihte Mehmet Ali Bey 27 yaşında, Mahmut Bey ise 9 yaşındaydı. Dramalı Ali Rıza Efendi 4 yıl önce vefat etmişti, aynı yıl içinde Osmanlı Devleti ile İtalya arasında Trablusgarp Savaşı patlak verecekti. Babalarının memleketi olan Drama'nın Osmanlıların elinden çıkmasına 1 yıl gibi kısa bir süre kalmıştı. 1371 yılında Osmanlılar tarafından Çirmen Muharebesi ile fethedilmiş bu bu şehir, Ali Rıza Efendi'nin bütün yaşamı boyunca bir Osmanlı şehri olarak kalmıştı. Ancak 540 yıl sonra bu toprakların kaderi değişmek üzereydi.Şehir bir daha dönmemek üzere Türklerin elinden çıkmak üzereydi.
Yandaki belge Mehmet Ali Bey'in araştırmalarımız sonucu Osmanlı arşivlerinde bulunmuş (Dahiliye Defterleri Dosya No:143 Gömlek No:253) sicili, yani özgeçmişidir. Sicildeki en son kayıt 1912 tarihine, yani aşağı yukarı yukarıdaki fotoğrafın çekildiği tarihe aittir.

Sicilin giriş kısmında

محمد علي افندي حظور همايون ملكانه درسي شريف مخاطبلرندن و فاتح درسي عاملرندن درامهلي علي رضا افندينك مخدوميدر


Mehmed Ali Efendi, Huzur-ı Hümayun Mülükane ders-i şerif muhatablarından ve Fatih dersiamlarından Dramalı Ali Rıza Efendi’nin mahdumudur.

ibaresi yer almaktadır. Yani Mehmet Ali Bey'in huzur dersi muhataplarından ve Fatih Medresesi dersiamlarından Dramalı Ali Rıza Efendi'nin oğlu olduğu belirtilmektedir. Bu tanıtım Ali Rıza Efendi'nin, Ebül'ula Mardin'in Huzur Dersleri kitabından öğrendiğimiz mezartaşındaki ibareyle neredeyse kelime kelimesine özdeştir.

Sicilde ayrıca Mehmet Ali Bey'in bin üç yüz iki sene-i hicriyesinde yani milâdi takvimle 1884 yılında doğduğu, Davutpaşa ilköğretim okulundan 1 Eylül 1900 tarihinde, Vefa Lisesinden ise 22 Ekim 1904 tarihinde mezun olduğu, 27 Nisan 1907 tarihinde (Ali Rıza Efendi'nin öldüğü gün) Darülfunun Edebiyat bölümünden mezun olduğu belirtilmektedir. Üniversite öğrenimi sırasında Ziraat Bankasında staj yaptığı, 30 Mart 1910 tarihinde 800 kuruş maaşla Maliye Nezareti Özel kalem müdürlüğü İstatistik kalemi 2. Sınıf katipliğine atandığı yazılıdır. Yani yukarıdaki fotoğrafın çekildiği yıllarda Mehmet Ali Bey artık para kazanmaya başlamış, annesi Fatma Zehra hanım ve iki küçük kardeşi Remzi ve Mahmut Bey'den oluşan ailesinin başkanlık rolünü üstlenmişti.

Cumhuriyet'in kuruluşundan sonra Mehmet Ali Bey'in kariyeri ilerlemeye devam edecek, ülkenin başkentinin Ankara'ya taşınması üzere Ankara'ya yerleşerek genç Türkiye'nin kurucu kadroları arasında yer alacaktı. Yandaki fotoğraf Mehmet Ali Bey'in 1930 yılında kardeşi Mahmut Bey'e Ankara'dan yolladığı bir fotoğraftır. Yaşamının geri kalan kısmını Ankara'da geçiren Mehmet Ali Bey Sayıştay Daire Başkanlığına kadar yükselmiş, 1965 yılında Ankara'da vefat etmiştir. Muhasebe-i Umumiye ve Bütçe Kanunları başlıklı bir kitabın yazarıdır.

2 Aralık 2009 Çarşamba

Taşkasap

Dramalı Ali Rıza Efendi'nin İstanbul'daki evi Taşkasap semtinde, Molla Şeref mahallesinde bulunan 3 veya 4 katlı, yandakine benzer bir evdi. İstanbul'un en eski semtlerinden biri olan Taşkasap'ın adına Osmanlı arşivlerinde çok eski tarihlerden kalma belgelerde bile ratlayabiliyoruz. Örneğin, 21 Zilkade 1192, yani 11 Aralık 1778 tarihinden kalma bir belgede Taşkasap'taki bir yangından söz edilmektedir. Semtin adı Sadık Şendil'in Yedi Kocalı Hürmüz oyunuyla ölümsüzleşmiştir. Ayrıca semt ünlü Klasik Türk Müziği bestecisi Sadettin Kaynak'ın doğum yeridir. Eskiden Taşkasap semtinin parçası olan sokaklar günümüzde artık Fındıkzade ve Haseki semtleri olarak bilinmektedir. Semtin bazı sokakları 1958 yılında açılan (Turgut Özal) Millet Caddesi nedeniyle kaldırılmış olmakla birlikte eski sokakların büyük bir bölümü hala mevcuttur, hatta sokakların bazıları hala eski adlarını taşımaktadır.
Yanda Taşkasap semtinin 1922 yılında ve günümüzde çizilmiş haritalarını alt alta görebilirsiniz. Ahmediye ve Sofular Caddeleri hala aynı yerde mevcutturlar. Hayreddin Paşa Sokağının yeni adı Molla Gürani Sokak, Çeşme Sokak'ın yeni adı Sadi Çeşmesi Sokak'tır. Taşkasap Caddesi ise Millet Caddesinin bir parçası haline gelmiştir.

Ali Rıza Efendi bu semti oturmak için, dersiam olarak görev yaptığı Fatih Camii'ne yakınlığı nedeniyle seçmiş olmalıdır. Ali Rıza Efendi'nin bu eve 1880'li yıllarda eşi Fatmatüz Zehra ile evlendikten sonra yerleştiğini sanıyoruz. Ali Rıza Efendi'nin üç oğlu olan Mehmet Ali, Remzi ve Mahmut beyler 1884, 1899 ve 1902 yıllarında bu evde doğmuş olmalıdırlar. En küçük oğlu olan Mahmut Bey, 1963 yılına kadar bu evin bulunduğu arsada sonradan yaptırılmış bir evde oturmaya devam etmiştir. O yüzden de bu eski evin arsasının yerini kesin olarak bilmekteyiz. Evin bulunduğu arsa Fındıkzade semtinde, günümüzde Dedepaşa Sokak adıyla anılan sokakta bulunmaktadır. Yandaki eski haritaya göre sokağın eski adı Mehter Sokak idi. Aşağıdaki fotoğrafta Ali Rıza Efendi'nin evinin bulunduğu yerde 1963 yılında inşa edilmiş Nakşiler Apartmanını görmeniz mümkündür.

Ali Rıza Efendi'nin en küçük oğlu olan Mahmut Bey babası 1907 yılında vefat ettiği sırada sadece 5 yaşında idi. Mahmut bey babası öldüğü sırada çok küçük yaşta olmasına rağmen, babasının vefat ettiği gün çok sayıda sarıklı din adamının bir insan seli gibi Mehter Sokağı sardığını hatırlardı. Ali Rıza Efendi vefat ettiğinde büyük oğlu Mehmet Ali Bey 23 yaşındaydı ve Osmanlı arşivlerindeki siciline göre kaderin bir cilvesi olarak babasının vefat ettiği 27 Nisan 1907 günü Darülfünun'un Edebiyat şubesinden mezun olmuştu.

I. Dünya Savaşı'nın son yıllarında Ali Rıza Efendi'nin ailesi büyük bir faciayla sarsıldı. 13 Haziran 1918 günü çıkan Fatih Yangını Osmanlı döneminin en son büyük yangınıydı. 7500 yapının kül olduğu bu yangında Ali Rıza Efendi'nin evi tamamen yanarak yok oldu. Ali Rıza Efendi'nin el yazmaları ve nadir eserlerle dolu zengin kütüphanesinin büyük bir bölümü, muhtemelen kendi yazmış telif eserler de dahil olmak üzere bu yangında elden gitti. Evsiz kalan aile geriye kalan eserleri Haseki Camii'ne ve Valide Camii'nin kütüphanelerine bağışladı.

Ali Rıza Efendi'nin dul eşi Fatma Zehra hanım yanan evin yerine tek katlı 3 odalı bir ev yaptırarak vefat edene kadar genç yaştaki oğullarıyla birlikte burada oturdu. Fatma Zehra Hanım 1920'li yıllarda bu evde vefat etti. Ali Rıza Efendi'nin oğulları çeşitli yıllarda bu evde oturmaya devam ettiler. Cumhuriyetin ilanından sonra Mehmet Ali Bey Ankara'da görev aldı. Remzi Bey ve Mahmut Bey de evlenerek ülkenin çeşitli yerlerinde Türkiye Cumhuriyetinin çeşitli devlet kademelerinde görev yaptılar. Taşkasap'taki ev bazı yıllarda boş kaldı. Bazı yıllarda kiraya verildi. Sonunda 1963 yılında İstanbul'da yaşayan Remzi ve Mahmut Bey kardeşler evi satmaya karar verdiler. Ev satıldıktan sonra yıkılarak, yerine Nakşiler Apartmanı inşa edildi. Mahmut Bey yaşamının geri kalan kısmına Dedepaşa sokağa 100 metre ilerde satın aldığı bir apartman dairesinde geçirdi. Ali Rıza Efendi'nin iki torunu hala Fındıkzade semtinde ailenin Taşkasap'taki eski evine çok yakın olan bu dairede yaşamaktadırlar.

21 Kasım 2009 Cumartesi

Kavaklı-Drama

Dramalı Ali Rıza Efendi'nin doğduğu yer Yunanistan'ın Drama kentine 25 kilometre uzaklıkta bir dağ köyüdür. Kavaklı'nın yerini yandaki haritada görmek mümkündür. Kavaklı'nın bağlı bulunduğu Doksat (Δοξάτο) Belediyesinin websitesinde Kavaklı köyünün terkedilmiş bir köy olduğu belirtilmektedir. Yunanistan nüfus kaynaklarına göre 1913 yılında köyün nüfusu 414 olarak saptanmıştır. Büyük ihtimalle o zamana kadar bu nüfusun tamamı Türktü. Ancak aynı yılda gerçekleşen İkinci Balkan Savaşı sırasında 30 Haziran 1913 günü Bulgar askerlerinin Doksat civarında katliam yaptıkları bilinmektedir. Bu katliamdan Kavaklı köyündeki Türklerin etkilenip etkilenmediğini bilmiyoruz.

Yanda Kavaklı'dan bir görüntüyü görebilirsiniz. 1924 yılındaki Türk-Yunan Nüfus Mübadelesi sırasında köye Samsun'un Bafra ilçesinden gelen Rumlar yerleşmiştir. Yunan Nüfus kaynakları Kavaklı'ya mübadele sırasında 53 aileye üye 205 kişinin yerleştirildiğini belirtmektedir. Ayrıca Drama bölgesinden Bafra'ya büyük bir Türk mübadil grubun göç ettiği bilinmektedir. Kavaklı'daki Türklerin en azından bir kısmının Bafra'ya yerleşmiş olmaları mümkündür. Mübadeleden sonra köyün adı 1 Nisan 1927 tarihinde Egiros (Αίγειρος) olarak değiştirilmiştir.

Günümüzde Kavaklı köyünde Bafra'dan göç etmiş Rumların inşa etmiş oldukları Aya Yorgos kilisesi ve yandaki fotoğrafta görüldüğü gibi harabe halinde bazı taş evler mevcuttur. Bu evlerin Türklerden kalmış olması mümkündür. Yunanların köyü ne zaman terkettikleri bilinmemektedir. Bazan Anadolu'dan Yunanistan'a gelen Rumların yerleştirildikleri köylerin iklim veya ekonomik koşullarını beğenmeyip geldikten kısa bir süre sonra yerleştirildikleri bu beldeleri terkettikleri biliniyor. Ayrıca İkinci Dünya Savaşı sırasında 29 Eylül 1941 günü Bulgarların tekrar bu bölgede katliam yaptığı bilinmektedir. Katliamda burada yaşayan Yunanların ölmüş olmaları veya göç etmiş olmaları da mümkündür.

20 Kasım 2009 Cuma

Edirnekapı Mezarlığı

Yandaki resimde Edirnekapı semtinin 1922 yılında "Societe Anonyme Ottomane d'etudes et d'enterprises Urbaines" tarafından yapılmış bir haritasını görebiliriz. Ali Rıza Efendi'nin Edirnekapı Mezarlığına defnedildiği 1907 yılı ile 1922 yılı arasında bu mezarlıkta önemli bir değişiklik yapılmadığını varsaymak mümkün.Ebül'ula Mardin'in 2. cildi 1961 yılında yayınlanmış Huzur Dersleri kitabında Dramalı Ali Rıza Efendi'nin mezarının yeri Edirnekapısı dışında İbrâhimi Halebî civârında İbni Kemâl'e giden yolun solunda şeklinde tarif edilmektedir. Burada söz edilen yerler 18. yüzyılda İstanbul'da yaşamış bir fıkh âlimi olan İbrâhimi Halebî ile 16. yüzyılda yaşamış Kemal Paşazade olarak da bilinen bir Osmanlı şeyhülislamı olan İbni Kemâl'in türbeleridir. Ali Rıza Efendi'nin mezarının yeri yakınındaki ünlü din adamlarının türbelerine göre verilmiştir.

Yandaki harita ise aynı bölgenin 1922 tarihinde yapılmış haritayla aynı oranda ölçeklendirilmiş şimdiki halini göstermektedir. Mehmet Nermi Haskan tarafından yazılmış ve İstanbul Eyüp Belediyesi tarafından yayınlanmış EyüpSultan Tarihi adlı eserin Türbeler bölümünde İbn-i Kemal'in türbesi aşağıdaki şekilde tarif edilmektedir:
Edirnekapı dışında, Münzevi Caddesi üzerinde, Emir Buhari Cami civarında ve Eyüp'e giden yolun sol tarafında idi. Cami, 1941 tarihinde Vakıfça yıktırılmış ve türbe de, 1974 yılında Haliç Köprüsü çevre yolu yapımı sırasında, yola geldiğinden şimdiki yerine nakledilmiştir. Bugün, Haliç Köprüsü'nden gelindiğine göre, Edirnekapı dışındaki alt geçidin sol tarafında, set üzerinde ve Edirnekapı Mezarlığı duvarı yanındadır.

Yukarıdaki bu ifadeden Ali Rıza Efendi'nin mezarının Münzevi Caddesi üzerinde olduğu fakat İbn-i Kemal Türbesine kıyasla surlara daha yakın olduğu sonucunu çıkarabiliriz. O zaman Ali Rıza Efendi'nin mezarının çevre yolu inşaatından etkilenmemiş olması ihtimali vardır.

Yeni haritayla eski haritayı üstüste koyacak olursak 1922 yılı ile günümüz arasında Edirnekapı bölgesinde yapılan değişiklikleri görmek mümkündür. Bizans surlarının dışından geçen 100. Yıl ve Savaklar Caddeleri aynı yerdedir ancak genişletilmişlerdir. Eski haritada Edirnekapı Caddesi olarak gösterilen caddenin başlangıcı 100 metre kadar kuzeye doğru kaydırılmış ve Edirnekapı Kavşağı inşa edilmiştir.

Burada bizi ilgilendiren Münzevi Caddesinin durumudur. Eski ve Yeni haritalara bakılacak olursa Çevre yolu Münzevi Caddesinin ortasından geçerek caddeyi ikiye bölmüştür. Caddenin çevre yolunun dış kısmında kalan bölümü hala mevcuttur ve Münzevi Kışla Caddesi olarak anılmaktadır. Caddenin çevre yolunun iç kısmında kalan bölümü ise ortadan kaldırılmıştır ve şu anda Edirnekapı Şehitliğinin içinde bulunmaktadır. Mehmet Nermi Haskan'ın kitabında Eyüp'e giden yoldan kastedilen yol Çelebi Caddesi'dir. Çelebi Caddesi hala eskiden bulunduğu yerle aynı yerde durmaktadır. Bu durumda Dramalı Ali Rıza Efendi'nin mezarı eğer hala ayaktaysa Edirnekapı Şehitliği içinde Çelebi Caddesi ile Çevreyolu arasında Çelebi Caddesine yakın bir mevkide bulunmalıdır. Ancak 100 yılı geçen bir süre içinde mezarın ne durumda olduğu, hava şartları, hırsızlık ve bakımsızlıktan ne şekilde etkilendiğini bilmek mümkün değildir.

Hizmet Cetveli

Osmanlı dönemindeki Şeyhülislamlık makamına ait belgelerin arşivi günümüzde İstanbul Müftülüğüne bağlı Meşihat Arşivlerinde saklanmaktadır. Bu arşivlerde Fatih dersiamlarından huzur-u hümayun muhataplarından Ali Rıza Efendi hakkında yandaki hizmet cetveli bulunmuştur. Bu hizmet cetvelinde adı geçen Ali Rıza Efendi'nin hizmet yılları, hangi yıllarda aylık maaşının (maaş-ı şehri) kaç kuruş olduğu yazılmış, cetvelin altında hesap yapılarak toplam hizmet süresi 39 yıl 11 ay olarak hesaplanmıştır. Hizmet yılları 30 Eylül 1284 (Miladi 12 Ekim 1868) tarihinde başlamakta 14 Ağustos 1324 (Miladi 27 Ağustos 1908) tarihinde sona ermektedir. Vefat tarihi olarak 10 Ağustos 1324 (Miladi 28 Ağustos 1908) verilmiştir. Bu cetvelin yakınlarına bağlanacak maaşı hesaplamak için hazırlandığı anlaşılıyor.

Bu vefat tarihi Ebül'ula Mardin'in Huzur Dersleri kitabında Dramalı Ali Rıza Efendi için verilen 14 Nisan 1323 (Miladi 27 Nisan 1907) tarihiyle çelişmektedir. Aradaki 16 aylık bu farkın nedenlerini araştırmak için tekrar Huzur Dersleri kitabına başvurduk. Dramalı Ali Rıza Efendi'nin Huzur derslerine katıldığı yılların civarında huzur derslerine katılmış bütün Ali Rıza Efendilerin listesi şöyledir (Aşağıdaki yıllar Ramazan ayına ait olduğu için Rumi değil Hicri takvimle verilmiştir):


Hicri Yıllar1323132413251326
Kastamonulu Ali Rıza Efendi
Dramalı Ali Rıza Efendi
Ahıskalı Ali Rıza Efendi
Trabzonlu Ali Rıza Efendi
Giresunlu Ali Rıza Efendi
Karaağaçlı Ali Rıza Efendi
Köprülü Ali Rıza Efendi


Bu tablodan görüleceği gibi Trabzonlu, Giresunlu, Karağaçlı ve Köprülü Ali Rıza Efendiler yukarıdaki belgenin sahibinin ölüm tarihi olan Rumi 15 Ağustos 1324 ya da Hicri 1 Şaban 1326 tarihinden 1 ay sonraya gelen 1326 yılı Ramazan ayında huzur derslerine katılmış oldukları için bu belgenin sahibi olamazlar. Kastamonulu Ali Rıza Efendi ise bu tarihten 3 yıl öncesinde vefat etmiştir. Hicri Ramazan 1325- Ramazan 1326 ayları arasında vefat etmiş bir tek Ali Rıza Efendi vardır: O da Ahıskalı Ali Rıza Efendi'dir. Nitekim Huzur Dersleri kitabında Ahıskalı Ali Rıza Efendi'nin hal tercümesine (özgeçmiş) bakıyoruz ve aşağıdaki satırlarla karşılaşıyoruz:

Ahıskalı Ali Rıza Efendi

Ali Rıza Efendi Ahıskada çiftçilik ile iştigal eden Süryazade Muhammed Ağanın oğludur. Ahıskada doğmuştur. Tahsilini İstanbulda yaparak icazet almıştır. Fatih muciz dersiâmlarmdandır. 1293-1325 seneleri arasında Huzur Dersleri muhataplığında bulunmuştur. Padişahın huzurunda serbestçe idare-i kelâm mümkün olamıyacağı düşüncesiyle teklif olunan mukarrirligi kabul etmediği aile içinde söylenir. Huzur Dersleri mukarrirlerinden Priştineli Hacı îlyas Efendi bacanağıdır.

Ali Rıza Efendi, 1 Şaban 1326, 15 Ağustos 1324 tarihinde vefat etmiştir. Edirnekapı mezarlığında medfundur. (Hal tercümesi, torununun kızı sayın Neriman Arat tarafından verilmiştir. )


O zaman bu hizmet belgesi Ahıskalı Ali Rıza Efendi'ye ait olmalıdır. Dramalı Ali Rıza Efendi hakkında tarihsel belge bulma çabamız bu kez boşa çıkmış oluyor. Ancak Huzur Dersleri kitabındaki bilgiler doğrulanmış oluyor ve bu belge Dramalı Ali Rıza Efendi hakkında Huzur Dersleri kitabından bulduğumuz bilgilere güvenebileceğimizi gösteriyor.

17 Kasım 2009 Salı

Huzur Dersleri

Dedemiz Dramalı Ali Rıza Efendi'nin 1897-1906 yılları arasındaki Ramazan aylarında 11 kez muhatap olarak Huzur Derslerine katıldığını Ebül'ulâ Mardin'in Huzur Dersleri kitabından öğrenmiş bulunuyoruz. Bu dönem Osmanlı padişahı II. Abdülhamit'in saltanatının son yıllarına denk gelmektedir. Tahttan bir darbeyle indirilmekten korkan II. Abdülhamit Dolmabahçe Sarayı'nın deniz kenarında olmasından dolayı savunmasız olduğunu düşünerek Beşiktaş semti sırtlarında bir dizi köşk ve kasır yaptırmıştır. Bu yapılar topluca Yıldız Sarayı adıyla anılmaktadır. II. Abdülhamit saltanatı boyunca Osmanlı Devletini buradan yönetmiştir. Ali Rıza Efendi'nin huzur derslerine katıldığı yıllarda padişah saraya kapanmıştı ve mecbur olmadıkça saraydan ayrılmazdı. Gelenek olduğu üzere her cuma günü selamlığa (cuma namazı) çıkan padişah bu amaçla bile Yıldız Sarayı'nın içinde yaptırdığı Hamidiye Camii'ni kullanırdı. II. Abdülhamit huzur Dersleri için ise gene Yıldız Sarayı içinde bulunan Çit Kasrını kullanmıştır.

Çit Kasrı'nın fotoğrafı yanda görülmektedir. Dramalı Ali Rıza Efendi'nin huzur derslerine katıldığı mekan olan bu yapı günümüze kadar hasarsız ulaşmış, tek katlı ve ahşap bir binadır. 2007 yılına kadar IRCICA Kütüphanesi olarak hizmet vermekteydi. Şimdi ise müze ve sergi salonu olarak kullanılmaktadır.

Huzur Dersleri her yıl Ramazan ayında padişahın huzurunda yapılan, Osmanlı devletinin en seçkin ulemasının katılımıyla gerçekleşen dinî sohbetlerdi. Bu geleneğin geçmişi Osmanlı Devletinin kuruluş yıllarına kadar uzanmaktadır. Ancak padişah III. Mustafa (1757-1774) döneminde huzur dersleri kesin bir geleneğe bağlanmıştır. Huzur dersleri Ramazan boyunca 8-10 defa olmak üzere 5-6 değişik içtima heyeti tarafından icra edilirdi. Her içtima heyeti 1 muharrir ve 5-10 muhataptan oluşurdu. İçtima heyetinin üyeleri şeyhülislam tarafından önceden tavsiye edilir ve padişah tarafından onaylanırdı. Genellikle üyeler Fatih, Süleymaniye ve Beyazıt gibi İstanbul'un en gözde cami ve medreselerinde görev yapan müderris ve dersiamların arasından seçilirdi. Huzur derslerine katılan ulema bir hata yapmadıkları sürece senelerce derslere katılmaya devam ederler, derslerin sonunda padişah tarafından para, altın ve erzakla ödüllendirilirlerdi.

Huzur derslerine konu olarak Kuran-ı Kerim'in bir suresi seçilir, bu sure muharrir tarafından okunduktan sonra dersler tefsir, tartışma ve soru-cevap şeklinde devam ederdi. Derslerin bitmesinden sonra hep birlikte iftar yapılırdı. II. Abdülhamit dindar bir padişah olduğu için huzur derslerine özel bir ilgi duymuş bir padişahtı. Dedemiz Dramalı Ali Rıza Efendi en son olarak 1906 yılının Ekim ve Kasım aylarına denk gelen Ramazan ayındaki Huzur derslerine katıldı. Üyesi olduğu içtima heyetinin muharrirliğini, daha önce iki kez birlikte çalışmış olduğu Tosyalı İsmail Zühtü Efendi yaptı. Ali Rıza Efendi bu en son katıldığı huzur dersinden 6 ay sonra, tam 27 Nisan 1907 tarihinde vefat etti. II. Abdülhamit bu tarihten sonra 2 yıl daha padişahlık yaptı. 1909 yılında 31 Mart Vakası sonucu tahttan indirildi.

Fatih Medreseleri

Dedemiz Ali Rıza Efendi'nin dersiam olarak görev yaptığı Fatih Medreseleri Osmanlı İmparatorluğunun en gözde eğitim kurumlarından biriydi. Sahn-ı Seman (8 Medrese) adıyla da bilinen bu medreseler, cami, medrese, kütüphane, darüşşifa, hamam ve kervansaraydan oluşan Fatih Külliyesi'nin bir parçasıydılar. Fatih Külliyesi İstanbul'un fethinden çok kısa bir süre sonra 1463-1470 yılları arasında inşa edilmiş dev bir sosyal kurumdur1. Yıllar boyunca çeşitli bölümleri yangın ve deprem nedeniyle zarar görmüş olan bu külliyeden günümüze Fatih Camii, Fatih Sultan Mehmet'in, eşi Gülbahar Hatun'un ve sonraki Valide Sultanlardan Nakşidil Sultan'ın türbeleri, bir kütüphane ve bir kısım medrese binaları kalmıştır.

Dedemiz Ali Rıza Efendi'nin hangi tarihte Fatih medresesine girdiğini henüz bilmiyoruz. Ancak 1866 yılı civarında eğitim amacıyla Drama'dan İstanbul'a geldiğini biliyoruz. 1907 yılında vefat ettiği gözününe alınırsa 19. yüzyılın ikinci yarısının büyük bir bölümünü Fatih medreselerinde geçirdiğini tahmin etmek çok yanlış olmaz. Dedemizin yaşadığı yıllardan bu yana bu medreseler bakımsıztan zarar görmekle birlikte çok büyük bir değişiklikten geçmemişlerdir. O zaman kütüphane binasında bulunan kitaplar Süleymaniye Külliyesi Kütüphanesine gönderilmiş, medrese bölümü kapatılarak Vakıflar Genel Müdürlüğüne devredilmiştir. Günümüzde medrese yapılarının bir kısmı Fatih Yüksek Öğretim Öğrenci Yurdu olarak işlev görmektedir2, diğer kısımları ise restorasyondan geçmektedir. Medrese yapılarının iç avlusundan çekilmiş bir fotoğrafını yukarıda görebilirsiniz.


Yanda Fatih Külliyesinin Mimar Ekrem Hakkı Ayverdi tarafından 1973 yılında yapılan çizimini görebilirsiniz. Medrese binaları Fatih Camii'nin her iki tarafında yer almaktadır. Caminin kuzeyinde bulunan 4 medreseye Karadeniz (Bahr-i Siyah) Medreseleri, güneyinde bulunan medreselere de Akdeniz (Bahr-i Sefid) Medreseleri adı verilmektedir3. Ayrıca Fatih Camiinin her iki tarafındaki 4 medrese kendi aralarında Baş Kurşunlu, Çifte Baş Kurşunlu, Çifte Ayak Kurşunlu ve Ayak Kurşunlu adlarıyla adlandırılmışlardır. Medreselerin planına bakacak olursak her iki taraftaki 4 medresenin ortada bulunanları bitişiktir. Bu nedenle bu bitişik medreseler Çifte Baş Kurşunlu ve Çifte Ayak Kurşunlu adlarıyla anılmaktadır. Akdeniz ve Karadeniz taraflarındaki medreselerin toplam sayısı 8'dir ve bu nedenle de Fatih Medreseleri Sahn-ı Seman yani Sekiz Medreseler adıyla anılmışlardır.

Her medresede kendi içinde bir meydan etrafında düzenlenmiş 19 oda ve bu odalara göre daha büyük ve daha yüksek bir ders­ane bulunmaktadır. Odaların 2'si hocalara, 2'si diğer hizmetlilere, geriye kalan 15'i ise öğrencilere ayrılmıştı. Medrese öğrencileri bu odalarda yatar ve dersaneden eğitim görürlerdi. Her odanın bir pence­resi, bir ocağı, kandil koyma yeri ve bir rafı vardı. Medrese dersanelerinin arkasında yer alan geniş avlularda 4 tane tuvalet ve banyo bulunmaktadır. Semaniye Medreselerinde Mantık, Fıkıh, Kelam, Tefsir gibi ilimlerin yanı sıra Matematik, Geometri, Astronomi ve Tıp da okutulmaktaydı.

Çizimden görülebileceği gibi dedemizin yaşadığı yıllarda yüksek okul düzeyinde eğitim veren bu medreselerin herbirisinin arkasında Tetimme ya da Musıla-i Sahn adı verilen alt dereceli eğitim kurumları bulunmaktaydı. Liseye karşılık gelebilecek bu medreseler öğrencileri daha yüksek derecedeki medreselere hazırlamak için eğitim yaparlardı. Ancak yanda görülen uydu fotoğrafından görüleceği gibi bu binaların Akdeniz tarafında bulunanları 1928 yılında Fevzi Paşa Caddesinin yapımı sırasında yıkılmışlardır. Karadeniz tarafındaki Tetimme binaları ise kısmen mevcut olmakla birlikte Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından büyük değişiklikliklere uğratılmışlardır. Kubbeleri yıkılarak kiremitlerle kaplı düz çatılara dönüştürülmüştür. Bu yapıların orta kısmındaki eski tetimme okulu günümüzde Şeyhülislam Hayri Efendi İlköğretim Okulu olarak eğitim vermektedir.

Bu yazıda dedemiz Ali Rıza Efendi'nin ders verdiği, belki de dersiam olmadan önce kendisinin eğitim gördüğü mekanı tanıtmaya çalıştık. Bu binaların büyük bir bölümü günümüze kadar ulaşmış olduğu için dedemizin yaşadığı bu ortamı görme ve hissetme şansımız halen mevcuttur.

Kaynaklar

12 Kasım 2009 Perşembe

Ebül'ula Mardin

Dramalı Ali Rıza Efendi hakkında şimdiye kadar bulabildiğimiz en sağlam kaynak Ebül'ulâ Mardin tarafından 1951 yılında ilk cildi yayınlanmış olan Huzur Dersleri kitabıdır. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde ordinaryüs profesör düzeyine ulaşmış olan Ebül'ulâ Mardin kitabının ikinci ve üçüncü ciltlerini hazırlamaktayken 1957 yılında vefat etmiştir. Sonradan 1966 yılında kitabın 2. ve 3. ciltleri Ebül'ulâ Mardin'in notlarına dayarak İsmet Sungurbey tarafından tamamlanmıştır.

Mardin'in Huzur Dersleri kitabı yayınından bu yana 50 yılı aşkın bir süre geçmiş olmasına rağmen Osmanlı dönemindeki huzur dersleri geleneği hakkında mevcut olan en önemli kaynak olma özelliğini korumaktadır. Kitapta başta huzur derslerinin anlamı olmak üzere gelenekleri, yapıldığı yerler ve başlangıçtan sonuna kadar huzur derslerine katılan din adamlarının isimleri ve özgeçmişleri olmak üzere ayrıntılı bilgiler mevcuttur.

Bu kitabın ilk cildinin Yedinci Kısım'ında 115-163 sayfaları arasında huzur derslerinin başlangıcından sonuna kadar muhataplıkta bulunanların isimleri verilmektedir. Bu isimler arasında 153. sayfada Dramalı Ali Rıza Efendi'nin hicri takvimle 1314-1324 (Miladi takvimle 1897-1906) yılları arasında muhatap olarak huzur derslerine katıldığı ve ayrılmasının vefat nedeniyle olduğu yazılmaktadır. Kitabın 164. sayfasında başlayan Sekizinci Kısım'da ise huzur derslerine her sene katılmış içtima heyetleri üyelerinin adları tek tek yer almaktadır. Bu sayfalarda Dramalı Ali Rıza Efendi'nin katıldığı huzur derslerinin tarihleri, hangi içtima heyetlerinde görev yaptığı ve üyesi olduğu içtima heyetinin eksiksiz üye listesi 11 değişik sayfada görülebilmektedir. Aşağıdaki tabloda bu bilgilerin özetini göremek mümkündür:


Hicri
Yıl
Miladi
Tarih
Sayfa
No:
İçtima
Heyet No.

Muharrir Adı:
13143 Şubat 1897506VIIIGümülcineli Hacı Hasan Hilmi Efendi
131524 Ocak 1898 509VIIGümülcineli Hacı Hasan Hilmi Efendi
131613 Ocak 1899513VIIGümülcineli Hacı Hasan Hilmi Efendi
13173 Ocak 1900516VIIGümülcineli Hacı Hasan Hilmi Efendi
131823 Aralık 1900519IVŞeyh Hulûsi Efendizade Abdülkadir Raşit Efendi
131912 Aralık 1901522IVİstanbullu Muhammed Haşim Efendi
13202 Aralık 1902526IVİstanbullu Muhammed Haşim Efendi
132121 Kasım 1903529IVİstanbullu Muhammed Haşim Efendi
13229 Kasım 1904533IIITosyalı İsmail Zühtü Efendi
132330 Ekim 1905536IIITosyalı İsmail Zühtü Efendi
132419 Ekim 1906540IIITosyalı İsmail Zühtü Efendi



Huzur Dersleri kitabının İsmet Sungurbey tarafından tamamlanan 2. ve 3. ciltlerindeki Onbirinci Kısım'da ise 123-643 sayfaları arasında huzur derslerine katılan muharrir ve muhatapların hal tercümeleri (özgeçmişleri) verilmektedir. Ne yazık ki bu özgeçmişler arasında Dramalı Ali Rıza Efendi'ninkine rastlanmamaktadır. Ancak bu iki cildin en sonunda sonradan yapılan eklerde Dramalı Ali Rıza Efendi'nin özgeçmişini 925. sayfada bulmak mümkündür. Bu özgeçmiş Ali Rıza Efendi'nin mezartaşına dayanarak yazılmıştır ve yanda gösterilen Huzur Dersleri kitabının 925. sayfasında görüldüğü gibi şöyledir:

Huzûr Derslerine H. 1314-1324 de muhâtap olarak katılmıştır. Edirnekapısı dışında İbrâhimi Halebî civârında İbni Kemâl'e giden yolun solundaki mezâr taşı kitâbesi:

Âh minelmevt

Huzûrı hümayunı mülûkâne dersi şerifi muhâtablarından ve Fâtih dersiâmlarından Drama kazâsına tâbi Kavaklı kariyeli Ali Rızâ Efendinin rûhiyçin Fâtiha.

Sene 1325, fi 14 Rebiülevvel, sene 1323, fi 14 Nisan


Mezartaşındaki bu ifadeden Ali Rıza Efendi'nin ölüm tarihinin miladi takvimle 27 Nisan 1907 tarihinde olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca bu özgeçmişten Ali Rıza Efendi'nin mezarının yeri ve doğduğu köyün adını da öğrenmiş oluyoruz. Ne yazık ki Ali Rıza Efendi'nin Huzur Dersleri kitabındaki özgeçmişinde baba adı, nehangi yıllarda medresede eğitim gördüğü ve ne zaman icazet aldığı gibi önemli bilgiler mevcut değildir.

Huzur Dersleri kitabının İstanbul Müftülüğünde yer alan Bab-ı Meşihat (Şeyhülislamlık) arşivlerine dayanılarak yazıldığı gözönüne alınırsa bu bilgilerin eksikliği düşündürücüdür. Ya bu bilgiler yangın, küf gibi nedenlerle geri getirilemeyecek şekilde kaybolmuş olmalıdır, ya da Huzur Dersleri kitabının yayınlandığı sıralarda ulema dosyalarının tasnifi tamamlanmamış olduğu için Ali Rıza Efendi'nin özgeçmişi o sırada bulunamıştır. Bu sorunun cevabını maalesef henüz kesin olarak verebilmiş değiliz. Ancak araştırmalarımız devam etmektedir ve sonuçlar alındıkça bilgilerimiz bu blogta güncellenecektir.

Amacımız

Bu blogu büyük dedemiz Dramalı Ali Rıza Efendi'nin hayatı hakkında topladığımız bilgileri biraraya getirecek bir dağarcık oluşturma amacıyla başlattık. Aynı zamanda bu dağarcığı oluşturma çabaları sırasında edindiğimiz tecrübeleri paylaşarak, aile üyelerinin geçmişleri hakkında araştırma yapan diğer kişilerle bir bilgi alışverişi ortamı oluşturmayı umuyoruz.

Bu blogtaki bilgiler ailemizin bir çok üyelerinin katkısı sonucu toplandı. Özellikle dedemin yeğeni ve kardeşim dahil ailemizin birçok üyeleri kütüphanelerde, arşivlerde, mezarlıklarda araştırma yaparak, diğer aile üyelerinin hafızalarını zorlayarak bu dağarcığın oluşmasına büyük katkılarda bulundular. Bu değerli kişilere teşekkür etmeyi bir borç biliyorum.

Dramalı Ali Rıza Efendi kimdi? Yakın zamana gelinceye kadar hakkındaki bilgilerimiz, çocukluğumuz sırasında dedemin kendi babası hakkında anlattıklarına ve diğer aile üyelerinden duyduğum kulaktan çalma bilgilere dayanıyordu. Dedem babasını 5 yaşındayken kaybetmişti ve babası hakkında ilk elden bir hafızası mevcut değildi. Ancak babasını çok sever ve ondan sık sık övgüyle bahsederdi. Çocukluğumuzdan beri dedemin babası Ali Rıza Efendi'nin Fatih dersiamlarından olduğu ve Osmanlı padişahının huzur hocası olduğu tekrarlanmıştı. Ayrıca kendisinin medresede mantık ve sosyoloji (içtimaiyyat) öğrettiği söylenirdi. Mezarının İstanbul'daki Edirnekapı Mezarlığında bulunduğunu biliyorduk ama kesin yerini bilmiyorduk. Sonuç olarak Ali Rıza Efendi hakkında bildiklerimiz tek tük bilgilerle sınırlı kalıyordu ve bu bilgilerin doğru olup olmadığı, abartılıp abartılmadığını kesin olarak bilmiyorduk.

Onu ilk elden tanıyan ve şahsen hatırlayan en son kişi büyük oğlu Mehmet Ali Bey idi ve Mehmet Ali Bey 1965 yılında vefat etti. Ali Rıza Efendi'nin iki oğlu daha vardı. Ancak bu iki oğlu babaları vefat ettiklerinde çok küçük yaşta oldukları için Ali Rıza Efendi hakkında bildiklerimiz Mehmet Ali Bey'in kardeşlerine ve çocuklarına sonradan anlattığı bilgilerle sınırlı kalmaktadır. Zaman geçtikçe Mehmet Ali Bey'i tanıyan kişiler bile birer birer vefat etmekte, Ali Rıza Efendi hakkında nesilden nesile aktarılan bilgiler zayıflayarak yokolmaktadır.

Bu blogta ayrıntılı olarak anlatacağımız araştırmalarımız sonucunda Dramalı Ali Rıza Efendi'nin 1907 yılında vefat ettiğini, Fatih dersiamlarından olduğunu ve huzur derslerine katıldığını kesin olarak doğrulamayı başardık. Amacımız bu ve buna benzer bilgileri belgelere dayandırarak doğrulamak, yok olmaktan kurtarmak ve Dramalı Ali Rıza Efendi'nin yaşamı hakkındaki bilgilerimizi arşiv kaynaklarından toplayacağımız bilgilerle zenginleştirerek gelecek kuşaklara aktarmaktır.